BİRİNİN GİTMESİNE İZİN VERECEK KADAR KENDİNE DEĞER VERMEK.

"Gözlerinizi kapatın ve bir an için düşünün. : ''birinin gitmesine izin verecek kadar kendine değer vermek''. Bu cümle, bir çeşit bağlanma felsefesi. Bağlandığımız insanlar, hayatlarımızın odak noktaları olurlar ve genellikle onların varlığını, kendi mutluluğumuzun, huzurumuzun ve dolayısıyla öz değerimizin temeli olarak görürüz. Ancak, sağlıklı bir bağlanma biçimi bu olmamalıdır.

 Hayatınıza giren her kişi bir öğretmen gibidir; her biri size bir şeyler öğretir ve sonra çoğu zaman yoluna devam eder. Bazıları kalıcı olurken, bazıları geçicidir. Peki ya biri giderse? Kendi değerimizi, varlıklarına mı bağladık? Onların ayrılıklarına izin vermek, bu yüzden gerçekten kendimize değer vermekten geçer. Aksi takdirde, bağlandığımız kişinin bizden ayrılmasıyla birlikte kendimizi de kaybederiz.

Şimdi bu durumu daha samimi ve sıcak bir dille ele alalım. Bu, özünde bir öz-sevgi meselesidir. Kendine değer veren biri, başkasının varlığına veya yokluğuna bağlı kalmaz. Kendine değer veren biri, başkalarının varlığını bir hediye olarak görür, onların yokluğunu ise bir felaket olarak değil, doğal bir sürecin parçası olarak kabul eder.

Duygusal bir düzeyde, birinin gitmesine izin vermek zor olabilir. Ama unutmayın, her ayrılık, yeni bir başlangıcın habercisidir. Ayrılık acısı, bir süreliğine canınızı yakabilir, ancak sonunda bu acı, sizin daha da güçlenmenizi sağlar. Kendine değer veren biri, ayrılığın acısını bir başarısızlık ya da eksiklik olarak değil, bir öğrenme fırsatı ve kişisel gelişim aracı olarak görür.

Unutmayın, hayat, açıp kapattığımız bir dizi kapıdan ibarettir. Bizler sürekli olarak seçimler yapar, yollar seçer ve yolumuza devam ederiz. Şimdi, bu duygusal yolculuğa bir son verecek son cümlemizi dikkatle düşünelim. Bu cümlede, belki de yaşadığınız en büyük sorgulamayı bulabiliriz: "Buraya kadar yazdıklarımı yapman gerektiğini bildiğini biliyorum. O zaman asıl soru şu; bunu sana yaptırmayan duygu ne?"

Belki de yaptırmayan duygu, korkudur. Korku, her türden ayrılıkta bizi esir alır. Ancak bu, sadece kendimize olan güvenimizi yeniden keşfetmemiz gerektiğinin bir işareti olabilir. Kendimize değer verdiğimizde, bu korkuyu aşabiliriz. Çünkü bu korku, gerçekte hiçbir şeyin bitmediğini, her şeyin sadece değiştiğini unutmanın bir sonucudur. Her ayrılık, aslında bir yeniden doğuş, bir dönüşüm, bir kelebek olma sürecidir.

Ve işte bu noktada, kendimize olan sevgi ve saygı, korkuyu aşmamıza yardımcı olur. Ayrılıkla karşılaştığımızda kendimize olan değerimizi hatırlamak ve ayrılığa izin vermek, bize kendi içimizdeki gücü ve değeri gösterir. Kendinize değer vermek, ayrılıkla başa çıkmak için gereken cesareti bulmanıza yardımcı olur ve bu süreç, sizi bir başkasının parçası olmaktan çıkarıp, tam ve bütün bir birey haline getirir.

Bağlanmanın ve ayrılmanın karmaşıklığı, hayatın temel bir parçasıdır. Ancak unutmayın, kendinize değer verdiğinizde, başkalarının gitmesine izin verebilirsiniz. Çünkü siz, tüm değerinizi bir başkasında değil, kendi içinizde bulmuş olursunuz. Kendinizi ve kendi değerinizi keşfetmek, korkunun ötesinde sizi bekleyen özgürlüğün kapısını aralar. Ve işte o zaman, yeni bir kapıyı açma cesaretini bulursunuz. O kapıyı açtığınızda ise, sizi bekleyen şey artık bir  başkası değil, bu kadar süredir karşılaşmadığınız kendinizdir...