"Şu an içimde, lise son sınıfının son cumasının ince kederi var biliyor musun?"

Mükremin: "Giden gidene ha."

Lütfiye: "Öyle, giden gidene."

Mükremin: "Şu an içimde, lise son sınıfının son cumasının ince kederi var biliyor musun?"

Lütfiye: "Benim de. Arkadaşlarla son gülüşmeler, hatıra defterine yazılan yazılar... 'Bana kalbim kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için'ler... Bu arada senin de herhangi bir okul gününü özlemen enteresan yani."

Mükremin: "Bazen düşünüyorum da, bu hayat yani... Her şey bu gelmeler, gitmeler, koşmalar, durmalar, gülmeler, ağlamalar... Hepsi sanal be Lütfiye. Yani var da yok aslında, ya da aslında yok da biz varmış gibi davranıyoruz. Misal, öksürüyorsun, sonra dönüp arkana baktığında, sana en uzak olan şey o öksürük."

Lütfiye: "Ben sana pek katılmıyorum Mükremin ağbi."

Mükremin: "Ne zaman katıldın ki zaten?"

Lütfiye: "Her şeyin boş olduğu doğru değil, her şey sanal da değil. Birine söylediğin bir söz, yaptığın bir iyilik uçup gitmiyor ki. Birini güldürdün mü mesela, uçup gitmiyor ki, yanağında izi kalıyor belki bin yıl."

Mükremin: "Kalıyor mu hakkatten?"


Bu kısa diyalog, insanın iç dünyasının labirentlerinde kaybolmuş duyguların, düşüncelerin ve anıların yankısı gibi. Mükremin’in sözlerinde hissedilen o ince keder, hepimizin içinde bir yerlerde saklı olan, zaman zaman yüzeye çıkan bir hüzün; geçmişin, yaşanmış anların ve kaybolmuş zamanların yankısı.

Lütfiye ise, hayatın anlamını ve derinliğini, birbirimizle kurduğumuz ilişkilerde ve bıraktığımız izlerde bulan bir kalbin temsilcisi. Onun sözleri, yaşamın her anının kıymetini bilmenin ve birbirimize iyilikle, sevgiyle yaklaşmanın önemini vurguluyor.

Her birimizin kalbinde, bir diğerine bıraktığı izler ve paylaştığı anlar saklıdır. Bu izler, zamanın aşındırıcı etkisine karşı koyar, anılar solgunlaşsa da, bıraktığımız izler kalıcıdır. Bir gülüş, bir bakış, bir söz… Bazen bir ömür boyu yankılanır içimizde.

Derin ilişkiler kurmak, bir diğerinin iç dünyasını anlamak, onun sevinçlerini ve hüzünlerini paylaşmak, hayatı daha anlamlı kılar. İlişkilerimiz, bize kendimizi ve başkalarını daha derinlemesine anlama fırsatı verir; içimizdeki duygusal zenginliği ortaya çıkarır. İnsan, bir diğerine dokunduğunda, kendi varlığını da daha derinlemesine hisseder.

Ve belki de bu yüzden, Mükremin’in içindeki ince keder ve Lütfiye’nin inancı, hayatın anlamını ve insanın iç dünyasını keşfetmenin iki yüzüdür. Bir yanda kaybolmuş zamanın hüznü, öte yanda bıraktığımız izlerin gücü… İki farklı bakış açısı, ama aynı gerçek: Hayat, yaşadığımız anlar ve kurduğumuz ilişkilerle doludur. Ve her birimiz, bu büyük resmin küçük ama vazgeçilmez bir parçasıyız.

Her gülüş, her kelime, her an, uçup gitmiyor;  yüreğimizde, hafızamızda iz bırakarak sonsuza dek yaşıyor. Ve belki de bu yüzden, lise son sınıfın son cumasının ince kederi, yıllar sonra bile içimizde yaşamaya devam ediyor.